Six Covenants of the Prophet in Turkish

Hz. Muhammed Peygamberin Zamanindaki Hristiyanlyara Alti Ahdi

Muhammed Peygamber (SAV) tarafından

Derleyen John Andrew Morrow

Çevirmenler ve Editörler Manolya Anul-Helleman, Murat Kınacı, İnci Kuzucuoğlu, Şahver Kuzucuoğlu, Rafi Karslı, Dilsun Uluca

© John Andrew Morrow, 2020

The Covenants of the Prophet Foundation

2415 Hobson Road

Fort Wayne, Indiana

United States, 46805

http://www.covenantsoftheprophet.org

http://www.johnandrewmorrow.com

You may download this work and share it with others so long as you credit the source completely. You cannot change this work in any way nor can you use it commercially.

Attribution-NonCommercial-NoDerivs CC BY-NC-ND

İçindekiler

Birinci Bölüm: Muhammed Peygamberin Sina Daği Ruhbanlarina Taahhütü

İkinci Bölüm: Peygamberimizin Perslere Taahhütü

Ucuncu Bölüm: Peygamberimizin Najran Hiristiyanlara Taahhütü

Dördüncü Bölüm: Peygamberimizin Dunya Hiristiyanlara Taahhütü

Besinci Bölüm: Peygamberimizin Dunya Hiristiyanlara Taahhütü

Altıncı Bölüm: Peygamberimizin Suryani Hiristiyanlara Taahhütü

Hz. Muhammed’in tüm dünya Hıristiyanlarıyla yaptığı antlaşmalar

Onaylar

Antlaşmalar inisiyatifi

Birinci Bölüm

Muhammed Peygamberin (sav) sina daği Ruhbanlarina Taahhütü

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

        Rahman ve Rahim olan Allahın Adıyla (Abdullah oğlu Muhammed, Allahın salat-ü selamı üzerine olsun, tarafından tüm Hıristiyanlara yazılan ahdin el yazmasının bir kopyası)

        Bu ahid, Allah’ın, yarattığı mahlûklarını koruyacağına itimat ettiği, bildiren ve uyaran, Abdullah oğlu Muhammed (SAV) tarafından, insanlar peygamberinin gelişi sonrasında, Azîz ve Hakîm olan Allah’a karşı, herhangi bir şikâyette bulunmasınlar diye yazılmıştır.

O, bu ahidi kendi dininin mensupları ve Doğuda ve Batıda, yakında ve uzakta, Arap yahut Arap olmayan, bilinen yahut bilinmeyen ve dinlerini Hıristiyanlık ilan eden kimselere, bir koruma ahdi olarak yazmıştır.

Eğer her kim ki, burada bildirilen ahdi bozarsa, yahut onun emirlerini çiğner veya emirlerine karşı gelirse, ister bir sultan olsun, isterse diğer inanan bir Müslüman, o Allah’ın ahdini bozmuş, bağını koparmış, dini ile alay etmiş, Allahın lanetini hak etmiştir.

Eğer bir rahip veya bir hacı dağlarda veya vadilerde, bir mağarada veya tarlada, düz alanda, çölde veya bir kilisede korunma talep ederse, onları tüm düşmanlardan korumak için ben ve benim yardımcılarım ve dinimin tüm mensupları ve beni takip edenlerin tümü ile, onların arkasındayım. Çünkü onlar benim himayemde ve bana tabidirler.

Onları, tedariklerinin önüne çıkan engellerden ve gönüllüce ödemeyi kabul ettikleri dışındaki, vergilerden korumaktayım. Bu hususlarda, onlara karşı, ne bir zorlama, ne de bir kısıtlama olmayacaktır.

Ne bir piskopos piskoposluğundan, ne bir rahip manastırından, ne bir münzevi kulesinden uzaklaştırılmamalı, ne de bir hacı haccını yapmaktan alıkonulmamalıdır. Daha da ötesi, onların kiliselerinden hiç bir bina yıkılmamalı, ne de onların kiliselerinden gelen hiç bir para, camilerin inşaatında, yahut Müslümanlar için ev yapımında kullanılmamalıdır. Bunları yapan, Allah’ın ahdini bozmuş ve Allah’ın resulünden ayrı düşmüştür.

        Ruhbanlara, piskoposlara veya ibadetle meşgul olanlara, nerede olurlarsa olsunlar, denizde veya karada, doğuda veya batıda, kuzeyde veya güneyde, ne cizye, ne de harç bağlanamaz, çünkü ben, onları korumaktayım. Onlar, bütün fenalıklara karşı, ahdimin içinde, benim himayem altındadır.

Kendileri dağlarda veya mübarek alanlarda tecrit edenler, haraçtan, arazi vergisinden ve ondalık vergiden veya kendi kullanımları için yetiştirdiklerinin vergisinden muaftırlar ve onlara, kendi kişisel kullanımları için, her ardabtan (=6 vaiba =24 rub‘a ) bir kadah (kuru ölçü birimi) miktarınca, kendi hasatlarını yetiştirebilsinler diye, karşılıksız yardımda bulunulacaktır.

Onlar, harpte savaşmaya veya cizye ödemeye zorlanamazlar; Hatta hâl-i-hazırda, üzerlerinde, arazi vergisi ödeme yükümlülüğü bulunanlar veya topraktan veya ticari faaliyetlerden kaynakları bulunanlar, kişi başına, on iki dirhemden fazla ödemek zorunda değildirler.

Hiç kimseye haksız vergi bağlanamaz ve kitap ehli ile, hayra ilişkin mevzular dışında, hiçbir münakaşa olamayacaktır. Onları rahmet kanadımız altına almayı istiyoruz ve nefretin cezası, nerede olurlarsa olsunlar ve nereye yerleşirlerse yerleşsinler, onlardan uzak tutulmalıdır.

Eğer Hıristiyan bir kadın, bir Müslüman evine girerse, kibarlıkla kabul edilmelidir ve kendi kilisesinde ibadet fırsatı verilmelidir, dinini seven onunla, erkek arasında bir münakaşa olmamalıdır. Her kim ki, Allah’ın ahdini çiğnerse ve zıddına hareket ederse, o, Allah’ın ahdine ve Resulüne karşı isyankârdır.

Bu insanlara, dini binalarının ve hanelerinin bakımında yardım edilecektir. Bundan dolayı, onlara, biatlarına sadık kalmalarında ve inançlarında destek verilecektir.

Onlardan hiçbiri, silah altına alınmamalı, fakat Müslümanlar onları korumalı ve onlar, bu koruma taahhüdünü, saat gelip ve dünya sonlanana dek çiğnememelidirler.

Abdullah oğlu, Allah’ın Resulü Muhammed, Allah’ın salat ve selamı üzerine olsun, tarafından, tüm Hıristiyanlara yazılan bu ahde, şahit olarak ve burada geçen tüm hükümlerin yerine getirilmesine kefil olarak, aşağıdaki kişiler el basmıştırlar.

Şahitlerin isimleri:

‘Ali bin Ebû Talib; Ebu Bekir bin Ebû Kuhafa; Ömer bin el-Hattap; Osman bin Affan; Ebu el -Darda; Ebu Hureyre; Abdullah bin Mesud; Abbas bin Abdülmuttalib; Haris Bin Sabit; Abulazim bin Hasan; Fudayl bin Abbas; El Zübeyir bin al Avvam; Talha bin Abdulah; Sa’d bin Muaz; Sa’d bin Ubâde; Sâbit bin Nefis; Zeyd bin Sâbit; Ebû Hanife bin Ubeyye; Haşim bin Ubeyye; Muazzam bin Kureşi; Abdullah bin Amr bin El As; Amir bin Yasin

Bu ahit, Ali bin Ebû Talib tarafından, kendi elleriyle, Mescid-i Nebi, Allah’ın salatu selamı üzerine olsun, içerisinde Muharrem’in üçünde, Peygamberin hicretinin ikinci senesinde kaleme alınmıştır.

Bu ahdin bir nüshası, Sultanın Hazinesine sunulmuştur. Peygamberin, selam üzerine olsun, mührü ile imzalanmıştır. Taiften bir parça deri üzerine yazılmıştır.

Onun kurallarına uyanlar kutlu olsun. Onlar kutlu osun, çünkü onlar Allah’ın affını umabileceklerdendirler.

Aslından çoğaltılan bu nüsha, şerefli Sultanın imzası ile mühürlenmiştir. Bu nüsha, müminlerin emiri Ali bin Ebû Talib’in, Kerremallahu veche (Allah veçhini mükerrem kılsın), kendi el yazısı aslının nüshasının, nüshasından çoğaltılmış.

(İşbu nüsha), Sina Dağında yaşayan keşiş topluluğuna, kendilerinde evvelce bulunan, müminlerin emirinin kendi el yazısı (ahdin) aslının nüshasının nüshası olan nüshası, kayıp olduğundan, şerefli Sultanın, halıhazırda Allah’ın yardımı ile yürürlükte olan emri ile, soylu fermanı ve bahsi geçen topluluğun, kayıtlarını desteklesin diye verilmiştir. *

Bu, hiç bir uyarlama yapılmamış, aslının bir nüshasıdır. Kölelerin en güçsüzü, Mısır kadısı El-Bari Nuh bin Ahmed el-Ensari tarafından, korunmuş Mısırda, yazılmıştır. İkisini de affetsin.

Yuvarlak bir mühürle mühürlenmiş ve tasdiklenmiş. Nuh Ahmed bin el-Ensari [imza]

Aslı bu imza ile imzalanmış, mühür üzerine şekledilmiş.

Kadim Mısırdan, fakir Muhammed el Kadı tarafından yazılmıştır, affolunsun.

İkinci Bölüm

Peygamberimizin Perslere Taahhütü

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

Allah’ın Rahman adının izniyle!!

Herkesçe bilinen ve el yazısı olan bu Taahhüt, Arabistan ve İranda olan Hıristiyan milletler ile bir arada yaşama Konusunda, herkesin uymasını gerektiren bir Antlaşmadır. Onlar ile temaslar, yakın, ya da uzak olsun, olsun veya Olmasın, onlar güvenlik içinde olmalıdırlar. Bu Sözleşme ve Taahhütnameye itaat edilmesi gerekmektedir ve tüm Müslümanların vereceği hükümlerinin gözlemlenmesi için de yararlıdır. Bu Sözleşme’nin sözlerine itaat edilmesi ve saygı gösterilmesi zorunlu bir görevdir. Her kim, bunu tatbik ederse, değerli bir imani ödüle layık olacaktır. Ama isteyerek, bu Sözleşme’nin sözlerini saptıranlar, onu hiçe sayanlar veya herşeye rağmen aksini yapan, ya da aykırı bir şekilde ısrar edenler, bu Taahhütnamenin komutlarına itaatsizlik edenler, bu Tanrı Sözleşmesinin veya Taahhütnamenin engelleyicileri sayılır. Ayrıca Kim, bu emri saygısızlık ederek, hor görürse (bir Müslüman) o dindar mümin olsun, bir kral, ya da halktan sadece mümin biri olsun, ceza görecektir.

Şimdi: Tanrı’nın uyarınca ve Tanrı’nın önünde komuta duran melekler şahidim olsun ki, bana nasip olan bu Taahhütname sözlerine başlamadan önce, şunu belirtmek isterim ki, geçmişte hiçbir peygamber zamanında, bu Taahhütnamenin benzeri olmamıştır. Bu nedenle, bu Sözleşme’nin sözlerine, ümmetimdeki herkes tarafından uyulmalıdır.

Onlar, uzak veya yakın olabilir, nerede olursa olsun, tüm dindar inananları savunmak ve onlara yardım etmek, zorunlu bir görevdir ve Hıristiyan dindarların, nerede yaşıyorlarsa ibadet yerleri ve bunların rahipleri ve papazları korunacaktır. Bunlar her yerde, dağlarda, şehirlerde ve çöllerde, atık yerlerde, ovalar, ve nerede olursa olabilir, Batı’da ve Doğu’da, hem denizde ve karada, insanların, kendi inanç ve malları güvende olmalıdır.

Onların varlığına, onur ve saygı duyulmalıdır, bu yüzden biz Müslümanlar, bu insanları bakım ve korumamız altında tutmalıyız ve Müslümanlardan onlara, herhangi bir sıkıntı, ya da rahatsızlık gelmemesine önem vermeliyiz, benim Milletime tabi insanlara, kendi kelimelerine itaat etmelerine yardımcı olmak ve onların, görevlerini yerine getirmelerini sağlamak zorundayız

Bu nedenle, kendi konforu uğruna, yağmayı bir araç haline getirerek baskı yapmak, her çeşit muhalefet ve sıkıntı karşısında, koruma ve yardım yapmamak uygun değildir. Vergilerin tahsil edilmesinde, onların ödemeleri mümkün olabilenden daha fazlasına zorlamamak, kesin, ama kuvvet veya şiddet olmadan, kendi rızası ile bunun ayarlanması gereklidir. Onların, bina işletmelerine müdahale edilmeyecektir; kendi rahipleri kendi görevinin performansında taciz edilemez; onlara inanç, ya da adetlerinden dolayı zülüm edilemez, ibadetlerini kendi yerlerinde ve kendi adetlerine göre uygun olacak şekilde dua etmelerine izin verilecektir; Kiliseleri yıkılıp, ya da tahrip edilmeyecek, ya da evleri ve konakları kendi rızası olmadan, cami ya da konut için, Müslümanlar tarafından müsadere edilmeyecektir. Kim bunlara reçeteye uymayıp, benim emirlerime aykırı gitmeye yönelirse; bu Taahhütnameye karşı gelerek, Allah’ın ve onun Peygamber’inin kelimelerine asilik etmiş olacaktır.

Arazi vergileri, hiçbir Müslümanın yararına değil ve genel kullanım için, kutsal bir güven içinde uygulanacak, onlardan, toplam vergi yoluyla, dört dinar veya bir keten topunun değerinde tahsil edilecektir.

Burada uygun olan, ister tüccar ve zengin olsun, ya da onlar denizden balık, inci çıkarsın, ya da kendi madenlerinden değerli taşlar, altın ya da, ya da gümüş, ya da diğer zengin siteleri sahip olsun, açık bir ülkede yaşamak istesin, onlar on ikiden dirhemden fazla ödemeyeceklerdir.

Hıristiyan inancına ve Hıristiyan ayin ve ibadetlerine göre davranışta bulunmayanlardan, dört dirhem vergi alınacaktır. Ama bu insanların, uygun ve kendi kelimelerine itaat edenlerden, fazla değil, yukarıda belirtilen oniki dirhem talep edilecektir. Tüm insanların, yaşamak istedikleri yerde, ikamet etmeleri sağlanacaktır. Seyahat ve kalıcı bir yeri olmanış olanlar, İmam nezaretinde onların yasal bir hakkı olarak herhangi bir özel varlığı ve malı, mirasçılarına düşecek, helal olması haricinde, arazi vergisine tabi olmayacaktır, sürekli hareket halinde olan vergi alınmayacak, ancak buna rağmen vergi mükellefiyeti olanlar, şiddet veya ödeme yeteneğini aşan yasadışı davranışlara mazur kalmayacaktır. Onların konakları, ürünleri ve meyveleri hırsa konu yapılmayacaktır.

Müslümanlar, İnanç düşmanlarına karşı için mücadele ettiklerinde, Müslümanlar, yabancı uluslarla savaş ya da düşmana karşı katliamda, Hıristiyanlar onlarla işbirliği yapmayacaklardır edilmeyecektir.

Düşman Hıristiyanlara saldırırsa, o zaman Müslümanlar atlarını, ya da onların kılıç ve mızraklarını kullanarak yardımcı olacaktır. Bunu yaparken ö onlar hoş bir iş yapmış olacaklardır.

Hıristiyanlar İslam’ı Kabul etmeye zorlanamazlar ve iyi şeyler dışında, hiçbir anlaşmazlık onlarla öngörülmeyecektir. Müslümanlar zalimlerin davranışlarına karşı onları korumak, her yerde Hıristiyanlara merhamet ve şefkat elini uzatacaktır. Herhangi bir Hıristiyan yanlışlıkla kusurlu bulunacak ise, Allah nazarında yapılması gereken ona yardımcı olmaktır; Müslümanlar, hukuk mahkemelerine onula beraber gidebilir, anlaşmazlığa varabilmek için ona yardımcı olmak ve taraflar barış restore edilebilmesini sağlamaya çalışmak onların kutsal görevleridir.

Tüm koşullar önceden gözlemlenmiş, adlandırılmış ve cizye vergisi kendileri tarafından ödenen hiçbir Hıristiyana zülüm yapılmayacak, ya da onlar benim insanlarım tarafından ezilmeyecektir. Bu andan itibaren, ya da ileride Müslümanlar onlara zulmederlerse Allah’ın nazarında onlar da zamanı geldiğinde ayni zulmü göreceklerdir.

Onlardan, Müslümanlar ile sürekli veya sadece bir süre için olsa dahi kendi serbest seçimi ile birleşmiş olanlar haricinde, Hıristiyanların kadın ve kızlarını, sadece kendi beylerinin onayı ile zorla almak ve evli olmak kabul edilmeyecektir. Bu sevdikleri kimi evlenmek ve seçim özgürlüğüne sahip olmalıdır kadınların Hür irade açısından dışarı onlara müsaade edilmelidir zaman. Herhangi bir Hıristiyan kadın eğer, bir Müslüman ile evlenirse, ona Hıristiyan kilisesine gitmesine engel olmamalı ve izin verilmelidir, ona Hıristiyan inancına devam etmesine izin verilir ve o kendi inancının kiliselerine katılabilir ve kanunlarına göre zevk yaşamak hakkına sahip olmalıdır. Onun kendi ruhsal danışmanları ile iletişim yoluna hiçbir engel konulmamalıdır; O, ne zorla ve ne de iradesine karşı, kendi inanç ve yasalarını terk ettirilmemelidir. Her Kim, bu Sözleşme sözlerine rağmen böyle yaparsa, muhasebesini Allah’ın katında verecektir, Allah’ın, Peygamber Sözleşmesinin sözlerini hiçe sayanlar, Peygamber katında mahkum edilmez. Böyleleri, Allah önünde günahkarlar arasında yer almış olacaklardır.

Hıristiyanlar kendi kiliseleri, şapel ve manastırlarının tüm onarımını yapmakla mükelleftirler. Bununla beraber, halkın ve inançlarının yararına ise, hayırsever Müslümanlar Hıristiyanlar yardım teklif etmek zorundadır, ikincisi dostluk ve iyi niyet ifadesi olarak, mümkün olduğunda onlara işlerinde yardımı inkar etmeyeceklerdir. Hıristiyanlar, yalvardıkları ve bizim korumamıza sığındıkları durumda, biz meşru her yolu deneyerek, kendilerine tüm yardımı yapmalıyız. Bunlardan herhangi biri, Müslümanlar ve kafirler arasındaki barış görüşmesi elçi olarak gönderilebilir, hiç kimse, onun gidişini önlememelidir ve onun hizmetini kabul etmemiz için, davamıza hizmet edip etmediğini ispatlamak zorundadır,; ama her kim onu horlarsa, Allah’ın Peygamberi ve bir düşman kadar suçlu, ve kötülük etmiş sayılacaktır.

Allah’ın Peygamberi’nin Emirlerinden biri şudur; Onlar, ister açıkça, ya da gizlice, kâfirlere, en uygun bir fırsatta onlara saldırıcağı ve düşmanın evlerini alacağı korkusuyla hiçbir zaman yardım etmemelidirler. Onların evlerinde, ya da kiliselerinde, düşman erkeklere mola verdirtmelerine izin verilmez, ne de onlar düşman askerlerini barındırabilir, ya da mızrak, ok, kılıç, ya da at, ya da başka şey ile onlara yardım etmemelidirler.

Kendilerine kılavuzluk yapmamalıdırlar, ya da düşmana pusu yollarını göstermeyeceklerdir. Onlar, kendilerini güvenli tutmak için, mallarını düşmana taahhüt edemezler; Onlar düşmanla iletişim, ya da sözcük veya senet ile onlara yardım, ya da, sadece baskı altında olmak dışında, barınaklık ya da gözcülük yapamazlar.

Bir Müslüman, bir Hıristiyanın evinde, üç gün ve üç gece ağırlanabilir; Bundan fazlası gereksizdir. Müslümanlar Hıristiyanları, tiranların istismarı ve baskısından önlemek zorundadır.

Bir Müslümanın kendi konaklar ya da evlerinde gizlemesi gerektiğinde, saklandığı sürece ona yer ve yiyecek verip, muhafaza etmeli, ve gerektiğinde ona bakmakla mükelleftirler. Hıristiyanlar, Müslümanların Kadın ve çocuklarına ihanet etme veya düşmana yerlerini gösterme yoluna sapmayacaktır ve teslim edilmeyecektir.

Herhangi bir Hıristiyan bu Antlaşması’na aykırı davranıp ya da bunu görmezden gelmesi halinde, bu yaptığının cezasını çekecektir. Allah’a ve Peygamber’e yapılan böyle iğrenç bir davranış karşısında bunun intikamı alınacaktır.

Böylece tüm Hıristiyanların gördükleri anlayışlı muamele ve Allah önünde, bu Antlaşma’nın sözlerini gözlemlemek, onları hem bağlı klacak ve hatta uygun bir düzen ve idare kurulmasını sağlayacaktır.

Yukarıdaki Antlaşma’yı onaylayan Ruhban topluluğu ve Millet Liderleri, Aziz Büyük Peygamber Muhammed’in de içinde olduğu imzalayanlar aşağıda gösterilmiştir

İmzası bulunanlar.

Her şeye gücü yeten ve Kainatın Efendisi Allah!

Allah Seçilmiş kulu, Büyük Peygamber Muhammed’in (Allah’ın nimeti, ona ve onun kuşakları üzerine olsun!) Komutanlığı uyarınca, bu Antlaşma, Hicri Dördüncü yılın, ilk dört ayında, Pazartesi günü geçerli oldu.

Ucuncu Bölüm

Peygamberimizin Najran Hiristiyanlara Taahhütü

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

[Önsözü]

Najran dinine bağlı olan Hıristiyanlar ve dahi değişik mezheplere ait kitap ehli tüm Hıristiyanlara, Allah ve Resulu tarafından himaye ve koruma imtiyazı verilmiştir.

Bu sözleşme, Allahın Resulu Muhammed tarafından tüm insanlığa yazılmıştır ve sözleşmedeki himayenin garantisini vermekten, aynı zamanda, Allah ve Resulunu takip eden tüm Müslümanlar da sorumludur. Bu anlaşmanın şartlarından haberdar olmak, onları kabul etmek, inanmak ve korumakla yükümlüdürler.

Herhangi bir yonetici veya otorite sahibinin, bu sözleşmeyi iptal veya ihlal etmesi, yürürlükten kaldırması yasaktır. Müminler, onlardan, burda yazılan şartlardan başka şartlar talep edemezler.

Bu sözleşmenin prensiplerini koruyup, saygı duyan ve kurallarına uyan, yükümlülüğünü yerine getirmiş ve Allah’ın Resulunun, bu anlaşmasına katılmış olacaktır.

Lakin her kim ki bu anlaşmayı bozsa, karşı çıksa veya değiştirse suçunu başında taşıyacaktır.

Allah’ın otoritesine direnmiş, antlaşmasına ihanet etmiş, imanını kaybetmiş, Resulun iradesine başkaldırmış sayılıp, Allah’ın nezdinde sahtekar ve taklitçi durumuna düşecektir; zira Allah’ın dininde, tasdik edilmiş antlaşmayı korumak, himaye etmek zorunludur.

Bu sözleşmeye uymayan, kutsal vazifelerini ihlal etmiş olacaktır. Kutsal vazifelerini ihlal etmek, vefasızlık ve sadakatsızlıktır; dolayisiyla bu kişi, Allah ve samimi müminler tarafından reddedilecektir.

Hıristiyanların, bu anlaşmaya layık görülmesinin nedeni ise, onların Allah, Resul ve müminler tarafından korunmayı hakketmiş olmalarıdır;

Her Müslüman, bu sözleşmeye uymak, saygı duymak, korumak, muhafaza etmek ve yerine getirmekle yükümlüdür.

Doğrusu, eski kitapları ve eski dinleri takip edenler, Allah ve Resulüne muhalif olup, düşmanlık gösterdiler, indirdiği kitabı ve mesajını inkar ettiler.

Allah’ın emirlerini, beyan edeceklerine gizlediler, tanıklık edeceklerine, inkar ederek, işledikleri suçlarının sorumluluğunu yüklenmiş oldular ve bu davranışları, onların sahtekarlığına, niyetlerindeki hainlik ve kalplerindeki katılığa ispat oldu.

Allah’ın verdiği emirlere karşı gelip, sarih bir şekilde belirlenen yolu takip etmediler, verilen vazifelerini yerine getirmediler. Aralarında anlaşarak, Allah ve Resul’üne kin besleyip, düşmanlık gösterdiler. İnsanları düzenbazlık ve yalan yanlış iddalarla kandırıp, tartışmalara neden oldular.

Onun [Hz. Muhammed’in], Allah’ın izniyle, mesajını insanlığa beyan etmek için verdiği, vaaz ve öğütlerini dinlemeyip, yol gösterici parlak bir lamba olduğunu görmek istemediler ve ona itaat edenlere cennet, etmeyenlere ise ateş işaretini [delalet], kabul etmediler.

Muhalefetin sınırlarını aşıp, kendilerinin yapmaya cesaret edemediklerini, kışkırtarak başkalarına yaptırdılar. Ona inen vahiyleri inkar ettiler, elçiliğini kabul etmediler. Yenilmesi, pes etmesi için, kurnazca tuzaklar kurdular.

Allah’ın Resulunu hedef gösterip, onu öldürmeye karar verdiler.

Çok tanrılı Kureyş kabilesinin yanısıra, başka kabileleri de destekleyip, ona savaş açtılar, onun ilke ve öğretilerine karşı çıkıp, çürütmeye çalıştılar.

Hunayn savaşı sırasında, Bani Kaynuga’, Kurayza ve Nadir kabilelerinin, bize karşı aşikar davranışları, herkes tarafından biliniyor. Kabile liderleri, müminlere olan nefretlerinden, Allah ve Resulüne düşman olan mekke ahalisini, silah ve ordu ile desteklediler, böylece Allah’la ittifak kurmadılar ve O’nun himayesinden mahrum olmayı hakettiler.

Buna karşı Hıristiyanlar, Allah ve Resulüne savaş açmayı reddettiler. Allah’ta onların, Müslümanlara karşı olan sevgilerinde ve müminlere gösterdikleri şefkatte samimi olduklarını Kitab ve Vahiyinde vadetti.

Andolsun, insanlar içinde, müminlere en sert kalpli düşman ve şiddetli olarak, Yahudiler ve Müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere dostluk bakımından, en yakın olanların da, ‘Hıristiyanız’ diyenlerde bulursun. Bu, onların arasındaki, bazı papaz ve rahiplerin büyüklük [kibir] taslamamaları nedeniyledir.

Elçiye indirileni dinlediklerinde, hakki tanıdıklarından dolayı, gözlerinin yaşlarla dolup, taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahitlerle birlikte yaz.” [5:82-83]

Aslında, kutsal dini bilen, güvenmeye değer bazı Hıristiyanlar, bize, bu dini duyurmaya yardım ettiler ve Allah’ın iradesini onaylayan vaazlar vererek, Resul’un, vazifelerini yerine getirmesine destek oldular.

Hem Arabistan, hem de başka şehirlerde, Hıristiyangili öğretmek için dolaşan, Sayyid, ‘Abdu Yashu‘, Ibn Hijrah, Rahip İbrahim, ve Piskopos ‘İsa, Najran şehrinden, 40 atlı süvari eşliğinde, beni görmeye geldiklerinde, onlara görevimi anlatarak, beni desteklemelerini ve yardım etmelerini istediğimde, onlar sırtlarını çevirip, geriye adim atmadılar. 

Tam tersi, daha da yakınlaştılar, kararlı kaldılar, uyum ve rıza gösterdiler, destek oldular, cömertçe sözler ve tavsiyeler verdiler, hakikati desteklemeye ve bu hakikati inkar edenlere karşı çıkacaklarına söz verdiler. 

Bizden ayrılıp, kendi dindaşlarının arasına döndüklerinde de, yeminini kırmadılar, sözlerinden geri dönmediler, tam tersi, Müşrikler savaşta, bizle birleşerek, sadakatlarını ispat ettiler.

Çağrı, davet ve hizmet görevlisi insanlar ile anlaşarak, Allah’ın davasını yaymaya destek oldular, önderlerimizi korudular; Müşriklerin, vazife ve sözlerimi çürütmek için yaydıkları yalan delilleri çürütüp hakikatı açığa çıkardılar, onların maskelerini düşürmeye yardım ettiler.

Öğretilerilerime nefret duyanlara, çürütmeye, değiştirmeye, reddetmeye, inkar edip, yıkmaya çalışanlara savaş açtılar.

Arap kabile reislerinden ve değişik bölgelerdeki Müslüman önderlerden ve çağrımı duyan müminlerden; Hıristiyanların, davamıza verdikleri desteği, sınır bölgelerindeki baskınları püskürtmedeki gayretlerini ve yaptıkları anlaşmaların şartlarına sadık kalmakta gösterdikleri kararlılığı ifade eden mektuplar aldım. Gerçekten de, papaz ve rahipler, davama olan bağlılıklarında gösterdikleri sarsılmaz sadakatle, çağrımın yayılmasına büyük destek oldular.

öğretimi inkar edip, onun prensiplerini aşağılayarak, suçlayarak reddedenlere, iftiralarla imha etmek isteyenlere karşı birleştiğimizde, talimatlarıma uyarak, onları yenip küçük düşürdüler. Yenilenlerden, Allah’ın çağrısına boyun eğerek, hakikatı, gönüllü veya zorla kabul edenlerin, İslam’a katılmasına izin verdiler.

Hıristiyanlar, benimle yaptıkları toplantılarda, aramızdaki anlaşmalara riayet edip, şartlarındaki yükümlülük sorumlululuğunu, söz verdikleri şekilde yerine getirip, çağrımın yayılmasını, hevesle desteklediler.

Onlar, sadakatlerinde, Yahudilerden, Kureyşlilerden ve Müşriklerden farklıydılar. Tefecilik ve faizcilikle uğraşan ve Allah’ın ayetlerini, sefilce parayla satan Yahudiler gibi, dünyevi kazanç peşinde koşmayarak, bu farkiliği kanıtladılar. Bu tür din tüccarlığı yapanlara, bunu yazanlara ve tefeciliği uygulayanlara yazıklar olsun.

Bunun icin Yahudiler, Kureyşliler ve Müşrikler, Allah ve elçisine karşı düzenledikleri haince planlarla, bana karşı kurdukları tuzaklarla ve düşmanlarımla süregelen savaşlarda, azılı bir şekilde onları destekledikleri için, Allah’a, elçisine ve müminlere, kesin düşman ilan edilmeyi hakettiler artık.

Hıristiyanlarsa, bunun tam tersi hareket ettiler. İttifak anlaşmamıza saygı gösterdiler. Haklarımı tanıyıp, kabullendiler. Toplantılarda verdikleri sözleri tuttular. Cepheye yolladığım önderlere yardım ettiler.

Yükümlülüklerini yerine getirerek, onlara karşı meylimi ve gösterdiğim sevgiyi ve lütufu hakettiler ve doğal olarak, yaşadığım müddetçe ve Allah’ın takdiriyle göçtükten sonra dahi, doğudan batıya yayılmış tüm Müslümanlar adına, onları koruma teminatı vaadediyorum.

İslam dini yayılıp geliştiği ve bana verilmiş görevlerim gerçekleştiği müddetçe, bu anlaşmaya sadık kalmak, tüm müminler için gerekli ve zorunludur.

Sular Okyanusları doldurdukça, yağmur yağdıkça, toprak bitki ürettikçe, gök kubbede yıldızlar parladıkça ve gezegen’e yeni bir günün güneşi doğdukca, kimsenin, bu anlaşmayı bozmak, değiştirmek, madde eklemek veya çıkarmak izni yoktur; zira bu tür değişiklikler, anlaşmayı ihlal edip bozacaktır, dolayisiyla güvenliğimi zayıflatacaktır.

Benden sonra, ümmetimden herhangi biri, aziz ve yüce Allah’ın bu anlaşmasını bozarsa, allah şahidim olsun ki, Allah’ın gazabı üzerine olacaktır.

Bu şekilde davranmamın sebebi şudur ki, (Seyyid Ghassani’den) üç kişi,

Benden, onların bağlılığını, Müslümanlara verdikleri sözü tanımlayacak ve bir güvenlik kanalı yerine geçebilecek anlaşma dökümanı istediler, ben de onlara, gönüllü olarak, bunu ilettim.

Bütün Arap bölgelerinde yolumu takip edenlerin, bu birlik ve anlaşmadan, detaylı olarak haberdar ve ben ve davama bağlı olanların, kendilerini Hıristiyan olarak tanımlayanların ve değişik Hıristiyan mezheplerini bağli olanlarla, karşılıklı olan mesuliyetin bilincinde olmalarını istedim. Bu anlaşma bozulamaz, resmidir ve bütün Müslümanların ve inananların, buna uyması zorunludur.

Bu nedenle, Müslümanların önderleri ve en yakın yol arkadaşlarım ile bir araya gelerek, Hıristiyanların isteklerinin kefili olarak, bu dökümanı hazırladım ki, Müslümanlar, devlet ileri geleni olsun veya olmasın, nesilden nesile, bunu korumakla sorumludurlar. Benden, bu anlaşmayı isteyenlere karşı, bağlılık ve saygı göstererek, emirlerimi yerine getirmek ve emirlerime aykırı gelip, cezalandırılmamak için, bu görevlerini tatbik etmek zorundadırlar.

Ayni şekilde, insanlar, eğer iman kapısından benimle birlikte geçmeyi arzu ediyorlarsa; benim davamı destekleyerek, inkarcıları ve şüphecileri öfkelendiren, iyilik yapan ve buna hak kazananlara zarar vermekten uzak durmalı ve onlarla yaptığım anlaşmaya uymak zorundadırlar.

Bu anlaşmaya konu olanların, İslam partizanları tarafından, eğer bu dökümanın muhteviyatına karşı gelinip, benden kazandıkları hakları tanımama ve ihlal etme hatasına düşülüp ki, onlar bunları hak etmişlerdir, bir olumsuzluk yaşanmamalıdır.

Son olarak, bu anlaşma, Allah’ın izniyle, inananlara, iyi kimseler olmalarını hatırlatıyor, iyiniyetli destekliyor, hayırseverliği emrediyor, kötülükleri defetiyor ve samimiyet ve adalet yolunun seçilmesini gösteriyor.

[Peygamberimizin Najran Hıristiyanlara Taahhütü]

Rahim ve rahman olan Allah’ın adıyla.

Bu döküman, Allah’ın tüm insanlara, gelmiş geçmiş bütün peygamberlerinden sonra çağrı yapmak ve ikaz etmek için, yaratıkları arasında, Allah’ın güven ve düzenine şahit olup, onun gibi, bir başka kudret ve bilgi sahibi olmadigini öğrenmeleri için gönderdiği, elçisi Hz. Muhammed ibn ‘Abd Allah ibn ‘Abd al-Muttalib tarafından verilmiştir.

Sayyid İbn Harith Ka’ab’a, onunla ayni dinde olanlar ve Hıristiyan

dinine inananlar, doğuda ve batıda, yakin veya uzak bölgelerde yaşayanlaranlar, Arap ya da yabancı olanlar, bilinen ya da bilinmeyenler

Bu döküman, resmi bir kontrat olarak hazırlanmış olup, kural ve adalet temellerine göre derlenmiş, otantik bir sertifikadır ve bozulamayacak bir antlaşmadır.

Her kim, bu fermana uyarsa, İslama bağlılığını gösterirse, İslam’ın, kendisine verebileceğinin en iyisini hakedecektir.

Bunun aksine, her kim, bunu yok ederse, içindekileri telef ederse, üzerinde değişiklik yaparsa, benim emirlerime karşı gelirse, Allah’ın sözüverişine, onun ittifakına ve anlaşmasına karşı gelmiş olur.

Ben, bu ittifaka bağlılığımı teyit ediyorum ve Allah adına, onlara, söz veriyorum ve kendilerini, ilkinden sonuncusuna kadar, onun peygamberleri, seçtiği, evliyalar, Müslümanlar ve inanların koruması altına alıyorum.

Şunu tekrar ilan ediyorum ki; Allah, İsrail’in çocuklarına, o’na itaat etmelerini, ulvi kanunlarına uymalarını ve aziz ittifakına saygı göstermelerini mecbur kildi. Atlılarım, yaya askerlerim, ordum, kaynaklarım ve Müslüman partizanlarımın; ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, Hıristiyanları, imparatorluğumun sinirindeki ülkelerde, yakin veya uzak hangi bölgede olurlarsa olsunlar, barış veya savaş zamanında koruyacaklarını beyan ediyorum.

Onlara destek olacağıma, onların şahıslarını, kiliselerini, şapellerini, mabedlerini, keşişlerinin manastırlarını, münzevilerin barınaklarını ki, bunlar, dağlarda, mağaralarda, issiz bölgelerde veya çölde, nerede olursa olsun, kendi korumam altına alacağıma söz veriyorum.

Dinlerini ve deniz, toprak, bati, ya da doğu, nerede olursa olsun kiliselerini, kendi bütün gücümle, evimin halki ve tüm Müslümanlarla birlikte koruyacağım.

Onları, kendi korumam altına alıyorum. Onlarla, sözleşme yapıyorum. Kendimi, onları, tüm zarar ve ziyandan korumaya adıyorum. Onları, yersiz zorlama ve aşırı mecburiyetlerden muaf kılıyorum. Şahsim, yardımcılerım, yolumu takibedenler ve ümmetim olarak, bize, ya da onlara düşmanlık edenlerin, hepsinden koruyacağıma söz veriyorum.

Onlar üzerinde otoritem olması, onlara iyi bir idareci olmamı, onları her türlü zarardan korumamı, bana, ya da İslam davasını müdafaa eden yakınlarıma nasıl kötü bir şey olmaması için gayret gösteriyorsam, onlara ayni şekilde hiç bir zarar gelmemesi için gayret göstermemi gerektirir.

Onları, idaresine altına alacak iman fatih’lerinin, istilaları esnasında, kendileri arzu etmedikten sonra, vergi ödemeye mecbur bırakmalarını yasaklıyorum. Bu konu üzerinde, hiç bir Hıristiyan, zorlamaya, ya da baskıya maruz bırakılmamalıdır.

Hiç bir ruhani reis reisliğinden, keşiş manastır hayatından, münzevi kendi işinden menedilemez. Ayni şekilde, kiliselerinin hiç bir bölümüne zarar verilemez. Müslümanlara, ev ya da cami inşa etmek amacı ile, hiç bir binalarının tamamı, ya da bölümü zaptedilmez.

Her kim, böyle bir şey yaparsa, Allah’ın sözleşmesini ayaklar altına almiş, Elçisi’nin emirlerine uymamış, aziz ittifaktan uzaklaşmış olur.

Keşişler, ruhbanlar, ya da dine bağlılıktan dolayı, yün aba giyenler, ya da dağlarda veya diğer yerlerde, inzivada yaşayanlardan, nüfus vergisi, ya da hiç bir vergi almak yasaktır.

Din adamı, keşiş, ya da inzivada yaşayanların dışındaki, diğer Hıristiyanlardan, yılda alınacak verginin limiti, dört dirhem olacaktır.

Öbür türlü, bir kıyafetlik çizgili kumaş veya yemenden, işlenmiş bir türban alınması yeterlidir. Bu, Müslümanlara yardım ve halk Hazinesinin büyümesine katkida bulunmak içindir.

Eğer kumaş temin etmek, onlar için zor ise, kendileri de istekle kabul ederlerse, onun değerini ödemelidirler.

Bu ülkelerde yaşayan ve orada yerleşmiş, geliri, mülkü olana, büyük miktarda deniz, ya da kara ticareti yapan, madenlerden kıymetli taş, altın, gümüş çıkaran, zengin Hıristiyanlardan, en fazla, toplam olarak, oniki dirhem alınacaktır.

Ülkenin vatandaşı olmayan seyyahlardan, ya da ülkesi belli olmayan gezginlerden, buna benzer bir şey talep edilmemelidir.

Arazisi olan, ya da miras düşmüş arazi sahibinden başkasından, nüfus vergisi dahil edilmiş arazi vergisi alınmayacaktır, onlar da, diğerleri gibi, adalete uygun şekilde, ayni vergiyi ödeyeceklerdir.

İşçi olarak, arazi sahibinin yanında çalışan, ya da arazi kiralayıp, eken, biçen, harman işleri yapanlardan, aşırıya kaçacak bir şekilde vergi alınamaz, onlar da, diğerleri gibi, kendilerine uygun şekilde vergilerini ödemelidirler.

İttifaka bağlı olan erkekler, Müslümanlar ile birlikte, düşmanla çarpışmak, saldırmak ve teslim almak için, savaşa gitmeye mecbur değildirler. Gerçekten ittifak üyeleri, savaşa katılmayacaklardır.

Bu ittifak, Müslümanların yardım ve himayesinde olarak onları, savaşa katılmaktan alıkoymaktadır.

Hiç bir Hıristiyan, bir tek Müslümana dahi, inananlar düşmanlarına saldırıda bulundukları zaman, ta ki kendileri gönüllü olarak bunu yapmak isterlerse, para, cephane ve at olarak, katkıda bulunmaya zorlanmayacaktır.

Her kim böyle yapıp, istemeden katkıda bulunursa, yardımı hiç bir zaman unutulmayacak, övülme, mükafat ve şükran ile taltif edilecektir.

Hiç bir Hıristiyan, zorla Müslüman yapılmayacaktır ve kutsal kitap ehli arasında, sadece daha iyiye yönelme konusu hariç, tartışmaya girilmeyecektir (29:46). Her şey, merhametin kanatları altında yapılmalıdır. Nerede, ya da hangi ülkede olurlarsa olsunlar, onlara, bir zarar gelmesini önlemeye çalışın, eğer bir Hıristiyan, bir suç işler, ya da bir hata yaparsa, Müslümanlar ona yardımcı olmalı, müdafaa edip, korumalıdır.

Hatasını affetmeli, mağduru da barışmaya, onu affetmeye, ya da hatanın karşılında bedel vermeye teşvik etmelidir. Müslümanlar, Hıristiyanları, kendi başlarına terketmemeli, ihmal etmemeli ve yardımsiz bırakmamalıdırlar. Çünkü ben, onlarla, Allah adına bu anlaşmayı yaptığım zaman, Müslümanların önüne serilen, bütün imkan ve güzelliklerin, onlara da aynen olması ve bütün talihsizliklerin de, her iki tarafa da eşit olacağına söz verdim.

Bu anlaşmanın meziyeti, onların bu bozulamayacak ittifakla, bizim korumamızın altında olarak, haklarının yenmesine fırsat verilmeyecek ve Müslümanlarla, iyi ve kötü günde, birlik ve beraberlik kuracaklardır. Hıristiyanları, istemedikleri evliliklere zorlayarak, eziyet yapılmamalıdır. Müslümanlar, anne ve babasının razı olmadığı, ya da nişan veya evlilik olayını reddeden ailelerine baskı yaparak, Hıristiyan kızları ile evlenmemelidirler. Onların arzu ve isteği ve kabulü olmadan, böyle bir evliliğe yanaşılmamalıdır.

Eğer bir Müslüman, bir Hıristiyan kadını eş olarak alırsa, onun Hıristiyan inançlarına saygı göstermelidir. Ona, arzu ettiği gibi, kendi (dini) liderlerini dinleme, kendi dininin, yolunu takip edebilme hürriyeti vermelidir.

Her kim, eşini, dininin dışında davranmaya zorlarsa, Allah’ın ittifakını bozmuş, onun peygamberinin anlaşmasına isyan etmiş olur. Allah, onu, sahtekarlar arasında sayacaktır.

Eğer Hıristiyanlar, size, kiliseler veya manastırlarının tamiratı, ya da din ve diğer işleri konusunda, Müslümanlardan yardım isteği ile yaklaşırsa, kendilerine yardım yapılmalı, destek verilmelidir. Fakat bu, bir mükafat bekleyerek yapılmamalıdır.

Bilakis bunu, Allah’ın Elçisi’nin anlaşmasına bağlılıktan dolayı ve Allah ve elçisi önünde, değerli bir davranış olduğundan ve o dinin, restore edilmesi için yapmalıdırlar.

Müslümanlar, kendileri ve düşmanları arasındaki savaşlarda, Hıristiyanları, elçi, takipçi, mihmandar, casus ve buna benzer başka bir iş yaptırmayacaklardır. Her kim, onlardan birini, böyle bir şey yapmaya zorlarsa, Allah’ın verdiği haklara zarar vermiş, onun elçisine asi gelmiş, anlaşma dışına atılmış olacaktır.

Müslümana, Muhammad ibn ‘Abd Allah’in, Hıristiyanların dini lehine emrettiği kurallarına riayet etme dışında (Hıristiyanlarla ilgili olarak), başka bir şeye müsaade yoktur. O, ayni zamanda (Hıristiyanlara da), bir takim kurallar getirmiştir. Onlara, dinlerinin emirlerini, tatmin edici bir şekilde yerine getirmelerini emretmiştir. Onlardan hiç biri, savaş zamanında, Müslümanlara karşı, düşman için, benzer şeylerin yanısıra, açıktan, ya da gizli olarak, takipçi, casus görevi yapamazlar.

Hiç biri, Müslümanların düşmanlarını, herhangi bir saldırıya hazırlanırken, evlerinde barındırmayacak ve bu (Müslümanların) düşmanları, onların bölgelerinde, köyleri, manastırları ve dinlerine ait diğer yerlerde duraklayamayacaklardır.

Müslümanların savaştığı düşmanlara, silah, at, insan veya başka bir şey tedarikinde bulunmayacak ve onlara, iyi muamele göstermeyeceklerdir. Aralarında, hayvanları ile duraklayan Müslümanlara, üç gün, üç gece ev sahipliği yapacaklardır. Onlara, nerede bulunurlarsa, nereye gidiyorlarsa, katlanacak ve kendi yediklerinden ikram edeceklerdir.

Eğer bir Müslümanın, evlerinde, ya da manastırlarında barınması, saklanması gerekiyorsa, kendisine misafirperver davranmalı, yardım yolu göstermeli, aralarında kaldığı müddet zarfında, yiyecek temin etmeli, onu saklayabilmek için, her türlü gayreti göstermeli, düşmanın, onu bulmasına engel olmalı ve gerekli ihtiyaçlarını temin etmelidirler.

Her kim, bu emirlerde tahrifat, ya da aksini yaparsa, Allah ve elçisi ile yapılan anlaşmanın dışında bırakılacaktır.

Herkes, benim şahsen, keşişler işe yaptığım, kendilerine güvenlik ve vefakar koruma sağlayabilmemiz ve garanti verebilmemiz için, her peygamberin de bu milletle yaptığı gibi, bu anlaşma kurallarına uymak mecburiyetindedir.

Allah’ın müsaadesi ile, kıyamet gününe kadar sürecek bu anlaşma, değiştirilmemeli ve buna karşı gelinmemelidir. Muhammad ibn ‘Abd Allah tarafından hazırlanan, bu döküman içinde, Hıristiyanlarla yapılan vaadler ve onlar üzerine verilmiş emirler yer almaktadır.

Şahitler: ‘Atiq ibn Abi Quhafa; ‘Umar ibn al-Khattab; ‘Uthman ibn ‘Affan; ‘Ali ibn Abi Talib; Abu Dharr; Abu al-Darda’; Abu Hurayrah; ‘Abd Allah ibn Mas‘ud; al-‘Abbas ibn ‘Abd al-Muttalib; al-Fadl ibn al- ‘Abbas; al-Zubayr ibn al-‘Awwam; Talhah ibn ‘Ubayd Allah; Sa‘d ibn Mu‘adh; Sa‘d ibn ‘Ubadah; Thumama ibn Qays; Zayd ibn Thabit and his son ‘Abd Allah; Hurqus ibn Zuhayr; Zayd ibn Arqam; Usamah ibn Zayd; ‘Uthman ibn Mazun ‘Ammar; Mus‘ab ibn al-Zubayr ibn Jubayr; Abu al-‘Aliyyah; ‘Abd Allah ibn ‘Amr ibn al-‘As; Abu Hudhayfa; Ka‘b ibn Malik; Hasan ibn Thabit; Ja‘far ibn Abi Talib

[Mu’awiyyah ibn Abi Sufyan tarafından kayıt edilmiştir]

Dördüncü Bölüm

Peygamberimizin Dunya Hiristiyanlara Taahhütü

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

[Mount Carmel el yazması]

[Hz. Muhammed tarafından]

Bismillahirrahmanirrahim

Bilinen, bilinmeyen, yakın veya uzak, Arap veya Arap olmayan, doğu ve batıdaki Hıristiyan dini için Allah’ın bir kanıtı olarak ve onun arafından korunan bütün insanlara uyarıcı, elçi olarak gelen Allah’ın Resulu tarafından yazılmıştır.

Bu hazırlanan döküman, insanları koruyacak olan, yetkili bir antlaşmayı, tanınmış bir sertifikayı ve O’ndan bir kanıtı teşkil etmektedir ve herkes tarafından saygı duyulmalıdır.

Müslümanlar arasında, her kim olursa olsun, isterse sultan olsun, Allah’ın yeminini inkar ederse, onun korumasını küçümserse, her kim ki İslam’a sadık olan, bu vasiyet edilen anlaşmayı bozar, gayri müslimler arasında da karşı gelinirse ve emredilenin aksini iddia ederse, Allah’ın sözleşmesini ihlal etmiş olur.

Kendimi, benden ve ailemden ve Müslümanlar arasında, Allah’ın sözleşmesini ve vaadini isteyenlere adadım, onları evliyalar, veliler, elçiler, peygamberlerin koruması altına yerleştirdim. Benim korumamın ve anlaşmamın en sağlam vaadi, Allah’ın göndermiş olduğu bir Peygamber, ona yakın melek, ya da velidir, yani doğru olan sadakatli olup, yükümlülükleri yerine getirip, Allah’in sözleşmesine saygı duymaktır.

İster savaşta isterse barışta olsunlar, ister yakında, ya da bütün bölgelerden uzakta, düşman bölgelerinin arasında, müminler arasında, kuvvetlendirilmiş sınırlar içinde hakim olanları, yandaşlarım, yardımcılarım, adamlarım, atlarımla korurum. Kendimi ve halifelerimi, toplumumdaki Müslüman ve müminleri koruduğum gibi, batıda doğuda, deniz kenarında, karada, nerede olursa olsunlar, dinleri, mülkleri korunacaktır. Dağlarda, vadilerde, mağaralarda ikamet yerlerinde, ova veya çöl, ya da binalarda, nerede olursa olsun, kiliselerinin ve hac yerlerinin güvenliği sağlanacaktır.

Onları, külfetli yükümlülükten, ya da talepten muaf tutup, her türlü zarar ve kötülükten, korumam altına aldım. Onların, benim yandaşlarım, yardımcılarım, benim dini toplumumdaki üyelerim gibi, arkasındayım ve onları koruyorum. Üzerlerinde yetkiye sahip olmak, onları yönetmek ve onları bütün zararlardan koruyup, ziyan görmemelerinden emin olmaktır. Bu verilmiş yetki, benim ve yanımda olan sahabelerim için geçerli değildir.

Kendi rızaları hariç, onların yükümlü olduğu malzemelerin, kredi ve arazi haraç anlaşmasından zarar görmelerini engelledim. Onlar, bu konuda, mecbur edilmemelidir. Piskoposu yönetiminden, Hıristiyanı Hıristiyanlığından, keşişi keşişlik hayatından, hacıyı hacılıktan ya da halvete çekilmiş keşişi, yerinden uzaklaştırmaya izin verilmemiştir. Ayrıca kiliselerin, bazı bölümlerinin yıkılıp, bunların cami, ya da Müslüman evine çevrilmesine de, izin verilmemiştir. Kim, böyle birşey yaparsa, Allah’ın anlaşmasını ihlal, Allah’ın elçisine itaatsizlik, ilahi birliğe ihanet etmiş olacaktır.

Rahipler ve piskoposlardan, istekleriyle vermediği sürece, vergi, ya da cizye alınmayacaktır. Cizye, Hıristiyanlığı icra edenler arasında, bu ülkelerin ziyaretçisi değil yerlisi olan, büyük iş sahiplerine, dalgıçlara, altın, gümüş, değerli taş madenlerini istismar edenlere, yılda oniki dirhemi geçmeyecektir.

Hükümdarın, parasal hakkının olmadığı araziden, ziyaretçiler ve ikameti olmayanlar, haraç ödemekten muaf tutulacaktır. Kendi güçlerini aşmadığı sürece, diğerleri gibi para ödemek zorundadırlar. Toprakları bereketli duruma getirip, ürün alan toprak sahiplerinden, yüksek vergi alınmayacaktır. Diğer vergi ödeyenlere uygulanan yolla, vergi ödeyeceklerdir.

Müslüman korumasının tadını çıkaran gayri müslimler, Müslümanların düşmanlarıyla savaşmak, onları ele geçirmek için, saldırmak zorunda değildir. Gerçekten özgür olan gayri müslimler, Müslümanların yanında, savaşa gitmek zorunda değildir. Bu anlaşma onlara hibe edilmiş, onları bu mecburiyetten ayrı kılmış, Müslümanlara da yardım, koruma güvencesi vermiştir.

Kendi istekleriyle, katkıda bulunmak istemedikleri sürece, Müslümanların, düşmanlarıyla karşı karşıya gelmek, ya da atlarını, silahlarını vermek zorunda değildirler. Kim yardımda bulunursa, yaptığı yardım için onurlandırılacaktır.

Hiçbir Hıristiyan, zorla Müslüman yapılmayacaktır ve ancak ehl-li kitapla en güzel yoldan mücadele edilecektir (29:46). Onların, merhamet kanadı altında örtülmesi gerekir. Kendilerini, her nerede bulurlarsa bulsunlar ve hangi ülke içinde olurlarsa olsunlar, onlara yaklaşacak bütün zararlar defedilecektir.

Eğer bir Hıristiyan, kanunsuz bir iş yapar veya suç işlerse, Müslümanlar ona yardım, savunma ve koruma sağlayacaktır. Onu bağışlamalı, kurbanı ile uzlaşmaya teşvik etmeli, kurbanının onu affetmesi için ısrarla tavsiyede bulunmalı, kurbanı için tazminat alınmalıdır.

Allah adına, bu antlaşmayı yaptığımızdan beri, Müslümanlar, Hıristiyanları terk etmemeli, onları yardımsız ve desteksiz bırakmamalıdır; Emin olun ki, Müslümanların başına gelecek olan her iyilik ve kötülük, onların da başına gelecektir. Bu anlaşma sayesinde, bizim korumamızın tadını çıkaracak haklar kazandılar, kendi haklarının ihlal edilmesinden korundular, böylece, Müslümanlarla, iyi ve kötü zaman için kader bağı oluşturdular.

Hıristiyanlar, istemedikleri evlilikleri yapmaya maruz bırakılmamalıdırlar. Hıristiyan aileleri istemezse, kızlarıyla evlenmemeli ve ailelere baskı yapılmamalıdır. Bütün evlilikler, kendi istek ve rızası olmadan ve onların onayı ve rızası alınmadan yapılmamalıdır.

Eğer bir Müslüman, eş olarak, Hıristiyan kadın alırsa, onun Hıristiyan inançlarına saygı göstermelidir. Eşine, dini görevlilerini dinleme, kendi din yolunu takip etme özgürlüğünü verip, dinini terk etmesi için, baskı yapmayacaktır.

Her kim ki, bu emre rağmen, Allah’ın ittifakını bozup, Resulunun anlaşmasına karşı isyan edip, herhangi bir yönüyle, eşini dine zorlarsa, Allah, onu, sahtekarlar arasında sayacaktır. Hıristiyanlar, kendi kiliselerini ve manastırlarını onarmak için, ya da kendi işlerine ve din ile ilgili konularda düzenleme için, Müslümanlardan yardım isterse, Müslümanlar yardımcı ve destek olmak zorundadırlar. Ancak bu, herhangi bir ödül alma amacı ile olmamalıdır. Aksine, Allah’a ve peygambere, saygı değer bir davranış ve kusursuz bir bağış olarak, Allah’ın Elçisi’nin anlaşmasına sadakat dışında, dini görevlerini ifa etmeyi hedef almalıdırlar.

Kendileri ve düşmanları arasındaki savaş konularında, Müslümanlar, hiç bir Hıristiyanı haberci, izci, rehber veya casus, ya da başka bir savaş görevlisi olarak kullanmamalıdırlar. Her kim ki, bu işlem için, birisini mecbur kılarsa, o bir zalimdir; Resulullah’a karşı asi ve vasiyetnamesine ters düşmüştür.

Bunlar, Hz. Muhammed (SAS) tarafından, Hıristiyan toplumu üzerine yerleştirilmiş, din ve toplumla ilgili olan şartlardır. Bu anlaşmaya sarılıp, saygı duymalıdırlar.

Başka şeylerin yanısıra, bunların hiç biri, bir Müslümana karşı savaşan düşmanı adına, alenen, ya da gizlice, bir izci, casus olarak hareket etmemelidir. Müslümanlara karşı olabilecek bir saldırıyı engellemek için, Hıristiyanlar, evlerinde, Müslümanlara düşman olanları barındırmayacaklardır. Müslümanların düşmanlarını, silah, at, adam ya da selamlaşmak dahil, hiç bir şekilde desteklemeyeceklerdir. Hayvanlarıyla beraber mola alan Müslümanları, üç gün üç gece misafir edeceklerdir. Nerede olurlarsa olsunlar, nereye giderlerse gitsinler, Müslümanlarda bulunmayan yiyecekleri ikram edecekler, buna karşılık Müslümanlar da, bulundukları durumun zorluğuna katlanacaklardır.

Eğer bir Müslüman, onların evlerinde, ya da ibadet yerlerinde saklanırsa, ona misafirperverlik gösterecekler, yardım edecekler; Hıristiyanların arasında oldukları süre boyunca, gıdaları temin edilecek, bütün ihtiyaçları sağlanacak, Müslümanın saklanması ve düşman tarafından bulunması engellenecektir. Her kim ki, bu fermanın hükmünü değiştirir, ya da uymazsa, Allah ve Resulu arasındaki ittifaktan dışarı atılacaktır.

Mukavele yaptığım krallar, keşişler, kitap ehli Hıristiyanlar, kendim ve diğer peygamberlerin halkları ile yapılan ahitname ve birliğe sadık kalabilirlerse, onlara teminat olarak, vefakar bir koruma garanti ediyorum. Bu, dünyanın sonuna kadar, ya da kıyamet gününe kadar değişmemelidir. Allah’ın Resulu tarafından, Hıristiyanların isteği üzerine yazılan, bu ahite şahit olanlar:

Abu Bakr al-Siddiq; ‘Umar ibn al-Khattab; ‘Uthman ibn ‘Affan; ‘Ali ibn Abi Talib Mu‘awiyyah ibn Abi Sufyan; Abu al-Darda’; Abu Dharr; Abu Hurayrah; ‘Abd Allah ibn Mas‘ud; ‘Abd Allah ibn al‘Abbas; Hamzah ibn ‘Abd al-Muttalib; Fadl; Zayd ibn Thabit; ‘Abd Allah ibn Zayd; Harfus ibn Zayd; al-Zubayr ibn al-‘Awwam; Sa‘d ibn Mu‘adh; Thabit ibn Qays; Usamah ibn Zayd ; ‘Uthman ibn Mazun; ‘Abd Allah ibn ‘Amr al-‘As; Abu Rabi‘ah; Hassan ibn Thabit; Ja‘far ibn Abi Talib; Ibn al-‘Abbas; Talhah ibn ‘Abd Allah; Sa‘d ibn ‘Ubadah; Zayd ibn Arqam; Sahl ibn Bayda’; Da’ud ibn Jubayr; Abu al-‘Aliyyah; Abu Ahrifah; Ibn ‘Usayr; Hashim ibn ‘Asiyyah; Zayd ibn Arqam; ‘Ammar ibn Yasir; Ka‘b ibn Malik; Ka‘b ibn Ka‘b

Allah hepsinden razı olsun!

Mu’awiyyah ibn ‘Abi Sufyan tarafından kayıt edilmiş, Allah’ın Resulu tarafından hicretin dördüncü ayında Medine de dikte edilmiştir.

Hamd alemlerin Rabbi’ne. Bu belgede olanlar için Allah şahittir.

Besinci Bölüm

Peygamberimizin Dunya Hiristiyanlara Taahhütü

[Kahire metni]

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

Allah’ın adıyla, Yaratan, Yaşayan (Diri), Konuşan, Yaratılanların yok oluşundan sonra Baki olan

Bu tüm Hıristiyanlar için, Muhammad ibn ‘Abd Allah ibn ‘Abd al-Muttalib tarafından yazılmış bir sözleşmenin kopyasıdır.

[Taahhütü’nün kopyası]

Bu sözleşme, Allah tarafından, Allah’ın Elçisine, Muhammad ibn ‘Abd Allah ibn ‘Abd al-Muttalib’e, salat ve selam O’nun ve ailesinin üzerine olsun, yazması emredilmiş olup ; tüm Hıristiyan ve tüm rahiplere, onları korumak ve gözetmek için, ki onlar, Allah’ın yarattıklarından bir emanettir ve bu sözleşme, onlara karşı bir kanıt ve Allah’ın elçisinden sonra, bir iddia olmaması içindir.

Allah’ın otoritesiyle, onlar için, bir korunma ve kendisinden bir koruma olmak üzere bunu yapmıştır, çünkü Allah, çok kudretli ve en iyi bilendir.

Bu, O’ndan bir sözleşme olarak, Aslen ve onun ilahi çağrısına uyanlar tarafından, Doğu topraklarında ve onun Batı’sında, yakın ve uzakta, Arap olsunlar, ya da olmasınlar, bilinen veya bilinmeyen, tüm Hıristiyan dinini icra edenlere, bir adalet ve geleneklerini korumak üzere yazılmıştır.

O’nu kabullenen İslam’ı tam takip eden ve dininde ileri gelenlerdendir. O’nu bozan, Allah’ın Elçisi tarafından emredilen sözleşmeyi tehlikeye atan, değiştiren, buyrulandan daha ileri giden, Allah’ın sözleşmesini reddeden, Allah’ın sözünü inkar eden ve dinini hor gören, ister Sultan, veya inanan ve Müslümanlardan kim olursa olsun, O’nun lanetini hakeder.

Kendimi sözleşmeye adayarak başladım, tüm Müslüman çevremden, isteyenlerle ittifaklar kurdum ve taahhütlerde bulundum. Onlara, Allah’ın sözleşmesini ve taahhütünü verdim, ve onları, zaman içinde, tüm inananların ve Müslümanların içindeki Peygamberleri, Seçtikleri, Dostları ile teminat altına aldım.

Benim korumam ve teminatım, en sağlam sözleşmeyi temsil eder ki, Allah, en Yüce olan, gerçek bir Peygamber’e itaate talebi, yerine getirilmesi gereken görevleri ve sözleşmeye saygı gösterilmesini verdi.

Allah’ın sözleşmesi odur ki, onların arazilerini, manastılarını, gücümle, atlarımla, adamlarımla, silahlarımla, herhangi bir bölgedeki Müslüman takipçilerimle, uzak veya yakın, ve işletmelerini (ticaretlerini) korumam gerektiğidir.

Onlara güven tahsis ediyorum, kiliselerine, işletmelerine (ticaretlerine), ibadethanelerine, keşişlerinin yerlerine, hacılarının yerlerine, nerelerde bulunurlarsa, dağlarda ya da vadilerde, mağaralarda ya da meskun mahallerde, ovalarda yada çöllerde; Müslüman olmayan toplulukların inançlarını, dinlerini, nerede bulunurlarsa, Doğuda ya da Batıda, denizde ya da karada, maiyetimi, ümmetimi kendimi koruduğum gibi, korumam gerekir.

Onları, kendi korumam, emniyetim, güvenim altına alıyorum.

Onları herhangi bir zarar, kötülük, cezalandırmaya karşı savunurum. Onların arkasındayım, her türlü düşmandan ve zarar vermek isteyenden korurum. Kendimi, onlara, yardımcılarım, takipçilerim, ümmetim suretiyle feda ederim, çünkü onlar korumam altında bir topluluk, otoritemi, ilgimi, korumamı, üzerlerine gelebilecek her türlü zararın, onlara ulaşmaması için sunuyorum. Benim, onları koruyacak ve İslam’I destekleyen sahabelerime bir zarar ulaşmadıkça, onlara da bir zarar ulaşmaz.

Kendileri vermek istemedikçe, vergi ve anlaşmaya bağlı kişilere doğan borçlanma zararlarını, üzerlerinden kaldırıyorum. Bu konuda mecbur edilmemeli ve adaletsiz (haksız) şekilde muamele görmemelidirler. Bir piskoposun piskoposluktan, bir papazın manastır hayatından, bir Hıristiyanın Hıristiyanlıktan, bir sofunun inzivasından, hacının hac yolculuğundan alı konmasına izin verilemez. İnanan Müslümanlara ev yapmak yada cami inşa etmek üzere, kiliselerini, ticarethanelerini, binalarını tahrip etmeye izin verilemez. Bu şekilde hareket eden, Allah’ın sözleşmesini ihlal etmiş, Peygamberine karşı gelmiş, ilahi anlaşmadan sapmış olacaktır.

Keşiş, papaz ve onlardan adanmış olarak, yün aba giyinen veya dağlarda ya da başka insan mevcudiyeti olmayan yerlerde yaşayan inananlara, herhangi bir vergi, arazileri için haraç yüklemeye izin verilemez, vergilendirme yılda 4 dirhem içinde kalan, ya da kazancı yüksek olmayan papaz ve hacı istisna olmak üzere, vaiz olmayanlara uygulanır. Kendi parası, ya da yiyeceği olmayanlara, Müslümanlar, Hazine’den yapılan tasarruf ile yardım ederler.

Eğer yiyecek bulmakta zorlanırlarsa, Müslümanlar, kendilerinin gönüllü olarak kabul etmesi durumunda, yine yardım edeceklerdir.

Hıristiyan din inancını icra edenlerden, bu ülkelerin ahali ve sakinleri olmak üzere, büyük işletmelerden yıllık 12 dirhemi geçmeyecek şekilde, karada ya da denizde olmak üzere, inci çıkarmak, değerli taşlar, altın veya gümüş madenciliği, ya da durumu varlıklı olanlardan, arazi vergisi alınabilecektir.

Gezginlerden, ya da ülkenin sakini olmayan ve ahalisi oldukları ülke bilinmeyen yolculardan, böyle bir talepte bulunulmayacaktır. Kişi başına, arazi vergisi, arazi sahibi olanlar haricinde uygulanmayacaktır, yöneticisinin söz hakkı olduğu, diğer arazi kiracıları gibi. Onlar da, vergilerini, diğerleri gibi ödeyeceklerdir, ancak, kazançlarını haksız şekilde geçemeyecek ölçülerde olacaktır. Arazi sahiplerinin, toprağı işlemek üzere harcadıkları işgücü, verimli hale getirmeleri, hasat etmeleri nedeniyle, aşırı vergilendirilmemelidirler. Diğer benzer yükümlülerle aynı ve adil bir şekilde ödeme yapmalarına izin verin.

Korumamız altında olanlar, Müslümanlarla, düşmanlarına karşı çarpışmak ve saldırmak üzere, savaşa gitmek zorunda olmayacaklardır. Aslında, korumamız altında olanlar, savaşa girmeyeceklerdir. Bu sözleşme, onlara, Müslümanlardan yardım ve koruma tahsis ettiği gibi, bu zorunluluktan onları, kesin olarak azletmektedir. Kendileri, özgürce dahil olmak istemedikçe, Müslümanların düşmanlarına hücum ettiği savaş olayında, Müslümanlara, at, ya da silah sağlamak konusunda zorlanmayacaklardır. Ve Müslümanların ödünç aldıkları, kendilerine dönünceye kadar, Hazine ve hükümet tarafından garantilenmiş olacaktır.

Eğer ölürler, ya da ödünç aldıkları hasar görürse, Hazine mali tazminat sağlayacaktır. Hıristiyanlık dinini yaşayanlardan kimse, İslam’a girmek üzere zorlanmayacaktır. Ehli kitâba en güzel olan, suretten başkasıyla mücadelede etmeyin, ancak zulmedenler başka, [29:46]. Merhamet kanatlarıyla örtülmelidirler ve nerede olurlarsa, ya da bulunurlarsa, onlara gelecek her türlü kötülük, geri püskürtülmelidir. Eğer bir Hıristiyan, bir suç işler ya da bir ihlalde bulunursa, Müslümanlar yardım etmeli, savunmalı, korumalı, cezasını ödemelidir. Yardım etmek, ya da kurtarmak amacıyla, mağdurla aralarında uzlaşma konusunda yüreklendirmelidir.

Müslüman, onu yardımsız ve desteksiz, yüzüstü bırakmamalı, ya da terk etmemelidir, çünkü ben, onlara, tüm Müslümanları bağlayan, Allah’tan bir sözleşme verdim.

Bu ahitin özelliği olarak, bizim korumamıza sahip olduklarına dair, bozulamaz haklara sahip oldular, haklarının ihlalinden korunmaya, ve ihtilafa uğramayacak, reddedilmeyecek veya ihmal edilmeyecek, böylece iyi ve kötü gelecekte Müslümanlara bağlı olacaklar.

Hıristiyanların kız çocukları, istemedikleri evlilik hususunda, mağdur, ya da istismar edilemezler. Ebeveynlerinin rızası olmadığı durumlarda, Hıristiyan kızları evlilik yapmamalıdırlar, ve ailelerin nişan, ya da evlilik taleplerini reddettiği durumlarda da, aileye baskı yapmamalıdır. Bu gibi evlilikler, onların arzu ve anlaşması olmadan ve onay ve tasdiyi olmadan gerçekleşmemelidir. Eğer bir Müslüman, bir Hıristiyan kadını, eş olarak alırsa, onun Hıristiyan inancına saygı göstermelidir. Ona, istediği şekilde, rahiplerini dinleme konusunda ve kendi dininin yolunu takip etmesinde, özgürlük tanıyacaktır.

Her kim ki, bu emirlere karşı, Hıristiyan eşini, dinine ters düşecek şekilde hareket etmeye zorlarsa, Allah’ın anlaşmasını bozmuş olacak, Elçisi’nin sözünü bozmuş olacak, ve aramızda yalancılardan olarak sayılacaktır. Eğer Hıristiyanlardan, kiliselerini ve manastırlarını onarmak üzere, Müslümanlardan yardım ve destek talebinde bulunursa, bu Müslümanlar onlara yardım etmeli ve destek olmalıdır. Ancak, bunu bir ödül, ya da borç amacıyla yapmamalıdır. Tam tersine, bunu, o dini restore etmek için yapmalıdır, Allah’ın Elçisi’nin anlaşmasına sadakat, saf bağış (adanma), Allah ve Elçisi’nin önünde değerli bir hareket olarak yapmalıdır.

Onlar ve onların düşmanları ile ilgili savaş konularında, Müslümanlar hiçbir Hıristiyan’ı elçi, izci, rehber, güç göstergesi olarak, ya da savaşla ilgili herhangi bir iş veremez. Her kim ki, bunlardan birini, yapmaya zorlarsa, Allah’a karşı haksızlık etmiş, Elçisi’ne itaatsizlik etmiş olacak, ve dininden çıkmış olacaktır. Müslümana, bunlardan herhangi birini yapmak (Hıristiyanlar söz konusu olduğunda) bu emirlere ki, Muhammad ibn ‘Abd Allah, Allah’ın elçisi, Hıristiyanların dinlerinin lehine olmak üzere iletmiştir, uymak haricinde izin verilmemiştir.

Hıristiyanlar için de, şartlar koşuyorum, ve onlardan, dinlerinin emirlerini yerine getirmeleri için, söz vermelerini istiyorum. Diğer pek çok şey gibi, savaşta düşmanın yerine, Müslümana karşı olarak izci, casus, açık veya gizli olarak hareket edemez. Hiçbiri evlerinde, her an Müslümanlara bir saldırı yapabilecek düşmanı saklamayacak, Müslümanların düşmanlarının, onların bölgelerinde, köylerinde, tapınaklarında, dindaşlarının yerlerinde bulunmalarına asla izin verilmemelidir. Müslümanların savaş düşmanlarına, hiçbir silah, at, adam, ya da gereksiz işlere çağrılmak suretiyle, destek verilmemelidir. Onları kızdırmamalı, ve dinlerinde ısrarcı oldukları sürece onları ve sözleşmeye olan özenleri onurlandırmalıdır. Onların arasında konakladıklarında (mola verdiklerinde), Müslümanlara üç gün ve üç gece vermelidirler. Her nereye gidiyor, ya da bulunuyorlarsa, zahmete girmeden yada rahatsız edici bir duruma girmeden kendi yediklerinden takdim etmelidirler. Eğer bir Müslümanın, onların evlerinde, ya da tapınaklarında saklanması gerekirse, ona misafirperverlikle yaklaşmalı, yardım sunmalı, kalacağı süre boyunca yiyeceklerinden temin etmelidir, kaldığı sürece, onun gizlenmiş olması konusunda ve düşmanın onu bulamaması için her türlü gayreti göstermeli, ve aynı zamanda her türlü ihtiyacı ile ilgilenmelidir. Kim ki, bu bildirinin emirlerine karşı gelir, ya da değiştirirse, Allah ve Elçisi’nin anlaşmasının dışında kalacaktır. Herkes, nerede olurlarsa olsunlar, rahiplerle yapılan bu anlaşmalara sadık kalsın, ben kendimi de sadık kalacak şekilde bağladım.

Allah’ın Elçisi’nin, Allah’ın rahmet ve bereketi onun üzerine olsun, temlik ettiğine saygı gösterilmeli, onun otoritesiyle ve tüm Müslümanlar, sonuna kadar, onları korumak ve merhamet etmek üzere, diriliş saati yaklaşana kadar, ve dünya hayatı sona erene kadar. Kim ki, bundan sonra bir Hıristiyana, adaletsizlik yaparsa, sözleşmeyi bozar, ya da reddelerse, ben, Kıyamet gününde, tüm Müslümanlar arasında, onun düşmanı olacağım.

Bu sözleşmeye şahit olarak, Allah’ın elçisi Muhammad ibn ‘Abd Allah tarafında yazılmıştır, Allah’ın rahmet ve bereketi onun üzerine olsun, tüm Hıristiyanlara ki, burada onlara şartlar koymuştur, ve bu sözleşmeyi onlar için yazmıştır – 30 şahit vardır:

Abu Bakr al-Siddiq; ‘Umar ibn al-Khattab; ‘Uthman ibn ‘Affan; ‘Ali ibn Abi Talib Abu Dharr; Abu al-Darda’; Abu Hurayrah; ‘Abd Allah ibn Mas‘ud; al-‘Abbas ibn ‘Abd al-Malik; Fadl ibn al-‘Abbas al-Zahri; Talhah ibn ‘Abd Allah; Sa‘d ibn Mu‘adh; Sa‘d ibn Ubadah; Thabit ibn Qays; Yazid ibn Thalith; ‘Abd Allah ibn Yazid; Farsus ibn Qasim ibn Badr ibn Ibrahim; ‘Ammar ibn Yasir; Sahl ibn Tamim; ‘Abd al-‘Azim ibn al-Najashi; ‘Abd al-‘Azim ibn Husayn; ‘Abd Allah ibn ‘Amr ibn al-‘As; ‘Amr ibn Yasir; Mu‘azim ibn Musa; Hassan ibn Thabit; Abu Hanifah; ‘Ubayd ibn Mansur; Hashim ibn ‘Abd Allah; Abu al-‘Azar; Hisham ibn ‘Abd al-Muttalib

‘Ali ibn Abi Talib, Allah ondan razı olsun, bu sözleşmeyi yazmıştır, ve müsvedde küçük olmayan bir deri parçasına yazılmıştır. Sultan’ın salahiyeti altında olup, Peygamber tarafında mühürlenmiştir, rahmet ve bereket üzerine olsun. Tüm övgü Allah’a mahsustur.

Altinci Bölüm

Peygamberimizin Suryani
Hiristiyanlara Taahhütü

[Muhammed Peygamber (SAV) tarafından]

Allah, bana, ne yapmam gerektiğini ilham etti, ben de, bu sözleşmeyi tutacağıma, O’nun yüce Emri’ni resmen yemin ederek tasdik ederim.

İslam’I takip edenlere derim: Emrimi yerine getirin, kendi yurdumuzda ve onların topraklarında, Nasıralıları koruyun ve yardım edin. İbadet yerlerini barış içinde bırakın, önderlerine ve rahiplerine dağda, çölde, denizde, ya da evde olsun, yardımcı ve destek olun. Onlara ait eşyaları bırakın, ev, ya da başka mal-mülk olsun, hiçbir şeylerine zarar vermeyin, İslam üzere olanlar, bu ulusa zarar vermez, ya da rahatsız etmez, çünkü Nasıralılar benim tebaamdır, bana saygı gösterin, ve Müslümanlara yardım edin.

Kararlaştırılandan başka bir vergi alınmayacak, kiliseleri olduğu gibi bırakılacak, değiştirilmeyecek, rahipleri diledikleri gibi ibadet etmek ve öğretmek konusunda serbest bırakılacaktır. Hıristiyanlar, kiliselerinde ve evlerinde, diledikleri gibi ibadet etmede özgürdürler. Nasirlerin kendi istekleri ve özgür iradeleri haricinde, hiçbir kiliseleri yıkılamaz, ya da camiye dönüştürülemez. Bu emirlere uymayanlar, Allah’ın ve Peygamber’in gazabı onların üzerine olsun.

Nasırılardan alınan vergiler, İslam öğretisini teşvik etmek için kullanılmalı, ve beyt’ül mal (vergilerin tutulduğu devlet Hazinesi) Hazinesine yatırılmalıdır. Sıradan bir kişi, 1 dinar ödeyebilir, ancak tüccarlar ve altın, ya da gümüş madenleri olanlarla, zengin olanlar, 12 dinar öder. Yabancılar ve evi, ya da belli bir mülkü olmayanlara vergi düşmez. Eğer birine, bir mülk miras kalırsa, ona göre hesaplanmış vergisini, beyt’ül mal’a öder.

Hıristiyanlar, İslam’ın düşmanlarıyla savaşmak zorunda değildir, ama bir düşman, Hıristiyan’lara saldırırsa, Müslümanlar, onlara yardımı reddedemez, onlara at ve silah verip, eğer ihtiyaçları olursa, dışardan gelecek kötülüğe karşı onları korur, ve barışı sağlar. Hıristiyanlar, Allah, onları inananlardan kılmadığı müddetçe, Müslümanlığa dönmek zorunda değildirler.

Müslümanlar, Hıristiyan kadınları İslam’I kabul etmeye zorlayamazlar, fakat kendileri isterlerse, Müslümanlar, onlara karşı nazik olmalıdır. Eğer bir Hıristiyan kadın, bir Müslüman ile evlenir ve İslam’I kabul etmek istemezse, kilisesinde kendi inanışına göre ibadet etme özgürlüğü vardır, ve kocası inanışıyla ilgili olarak, ona kaba davranamaz.

Bu emre karşı gelen, Allah’a ve Peygamber’ine karşı gelmiş olur ve büyük bir kabahatten suçlu olur. Eğer Nazariler, kilise inşa etmek isterlerse, onların Müslüman komşuları yardım etmelidir. Bu şekilde yapılmalıdır, çünkü, Hıristiyanlar bize itaat ettiler, merhamet ve huzur (barış) dilediler. Hıristiyanlardan, bilgili ve asil bir adam çıkarsa, Müslümanlar ona hürmet etmeli, ve onun yüceliğini kıskanmamalıdır.

Hıristiyanlara adaletsiz ve kaba davrananlar, Allah’ın peygamberine karşı gelmekten suçlu olur. Hıristiyanlar, Müslümanların düşmanını korumamalı veya at, ya da silah, ya da başka bir yardımda bulunmamalı. Eğer bir Müslümanın yardıma ihtiyacı olursa, Hıristiyan, 3 gün ve gece onu misafir etmeli, ve onu, düşmanlarından korumalıdır.

Hıristiyanlar, Müslüman kadın ve çocukları korumalı, ve onları düşmana teslim etmemeli ve açıkta bırakmamalıdır. Eğer Nasiriler, bu şartları yerine getirmede başarılı olamazsa, koruma haklarını kaybederler, ve anlaşma, hükümsüz ve geçersiz olur. Bu belge, Hıristiyanların önderine ve kiliselerinin başına, emaneten iletilmelidir.

İmzalayanlar:

Abu Bakr Siddiq, ‘Umar ibn Khattab, ‘Uthman ibn ‘Affan, ‘Ali ibn Abi Talib, sallalllahu aleyhi vessellem, Mu‘awiyyah ibn Abi Sufyan, Abu Darda, Abu Dharr, Abu Barah, ‘Abd Allah ibn Mas‘ud, ‘Abd Allah ibn ‘Abbas, Hamzah ibn al-Muttalib, Fadl ibn ‘Abbas, Zubayr ‘Awwam, Talhah ibn ‘Abd Allah, Sa‘d ibn Mu‘adh, Sa‘d ibn ‘Ubadah, Thabit ibn Qays, Yazid ibn Thabit, ‘Abd Allah ibn Yazid, Sahl ibn Sufya [or Sifa], ‘Uthman ibn Mazun, Dawud ibn Jibah, Abu al-‘Aliyyah, ‘Abd Allah ibn ‘Amr ibn al-Qadi, Abu Hudayfah, Ibn ‘Asir, Bin Rabi‘ah, ‘Ammar ibn Yasir, Hashim ibn ‘Asiyyah, Hassan ibn Thabit, Ka‘b ibn Ka‘b, Ka‘b ibn Malik, Ja‘far ibn Abi Talib

Allah’ın selameti tümünün üzerine olsun!

Bu sözleşme Hicr’I’n 4. Yılında, Medine’de, Mu‘awiyyah ibn [Abi] Sufyan tarafından, Allah’ın peygamberi Muhammed’in söylemesiyle (emriyle), yazdırılmıştır.

Onaylar

“Bu makale, Müslüman ve Hristyan toplumlarını bir araya getirme gücüne sahip. İlmi bir çalişma eseri, tam gerektiği zamanda ortaya konmuş ve içeriği , saygı ve din hürriyetinin ne derece kritik olduğunu yansıtıyor.”—IMAM FEISAL ABDUL RAUF, Chairman, Cordoba Initiative

“John Andrew Morrow, Abrahamik inanışlar çalişmalarına dahil ettiği, bu elzem katkısında, Peygamber Muhammed’in çöl misafirperverliği ve koruma, gözetme tecrübelerine dayanarak, Müslüman ve Hristyanları nasıl bir araya getirmesinin hikayesini anlatıyor. Morrow, Peygamber’in talimatlarına değinerek—onun zamanında olduğu kadar, bugün de geçerli olan: ‘Kitap Ehli olanlar arasında, hiçbir mücadele olmamalıdır.’”—JOSEPH HOBBS, University of Missouri

“Bugün, her zamankinden daha fazla şunun farkındayız: Ya, kardeş gibi birlikte yaşamayı öğreneceğiz, ya da, aptallar gibi, birlikte yok olacağız. Peygamber Muhammed’in Hristyan toplumlarına gönderdiği bu mektuplar, Müslüman ve Hristyanlara örnek olarak, hepimizin Allah’ın yaratıkları olarak, birlikte arkadaş, komşu ve şu küçücük dünyada, bekçisi olarak, birlikte yaşamamıza ilham vermeye neden olabilir.”—OMID SAFI, University of North Carolina

The Covenants of the Prophet Muhammad, Müslüman dünyasının kültürel ve dini tarihçesine; Müslüman ve Hristyan toplumlarının kültürel ilişkilerine ilgi duyanlar için, çok kullanışlı bir kaynak. Ayrı kültürler arası tolerans, iyiniyet ve biribirini daha yakından anlayabilmeyi kuvvetlendirmek için, çok faydalı; ve bu konuda, daha fazla çalışmalar yapılabilmesi için, yeni ufuklar açmaktadır.”—AIDA GASIMOVA, Baku State University

Professor Morrow’un, bu harikulade eserinde, özenli bir gayret ve gönülden bağlı bir hassasiyet göstermesi, mutlaka İslam çalışmaları öğrencileri ve bu konuda mütehassıs olanların ilgisini çekmeyi başaracaktır. Hakikaten, bu kitap, açığa çıkan Abrahamik inanışlar olan Hristyanlık, Musevilik ve İslam arası ilişkileri tekrar gündeme getirmek için, gönülden bir çağrı.”—AMAR SELLAM, Mohamed I University

John Andrew Morrow’s çalışması, The Covenants of the Prophet Muhammad with the Christians of the World, çok şaşırtıcı ve ilgi çekici bir yapım.” KAREN LESLIE HERNANDEZ, ON ISLAM

“Bu anlaşmalar ile sunulan standartlar, sadece Peygamber’in devrine göre, ileri görüşlü olmakla kalmayıp, içinde bulunduğumuz, şu zaman diliminde dahi, ayni derecede ileri görüşe sahiptir.”ANNA MARIA MARTELLI, Italian Institute for Africa and the Orient

“Bu kitap, muhtemelen, İslam’ın üçüncü temel kaynağını dökumanlıyor: Peygamber’in, Abrahamik inanışlı insanlar ile yaptığı anlaşmaları ve verdiği sözler. Dr. Morrow, Yahudi, Hristyan, ve Müslümanların birlikte, barış içinde yaşamaları konusunda, Peygamber ve onu takip edenlerin, nasıl, Yahudi ve Hristyanları toleransın da ötesinde saygı ve şefkatle yaklaşımlarını, değişik çeviriler arası karşılaştırma yaparak, son derece mühim buluşları ile açığa çıkarıyor.”—BRIDGET BLOMFIELD, University of Nebraska

 “Bu anlaşmalar, sadece tarihi dökumanlar değil; bu gün de geçerlidir, bütün Müslümanların, başlangıç anından anından, ebediyete kadar verdikleri yeminlerdir. Dr. Morrow’s çalışması, Milletler arası İslam Hukuku ve bu anlaşmaların daha derin ilmi araştırılmasının teşviki konusunda, yeni bir ufuk aydınlattı.” —HISHAM M. RAMADAN, S.J.D., Kwantlen Polytechnic University

 “The Covenants of the Prophet Muhammad, tam gerekli olduğu zamanda, öncelik gösteren, ve Muhammed Peygamber’in düşünce ve idare sistemine açıklık getiren, derin bir çalışma.” — MOHAMMED ELKOUCHE, Mohamed I University

Bu, harika bir akademik katkı: Muhammed Peygamberin anlaşmalarının bir kolleksiyonu, ve şimdi, her ortamda bulunması mümkün. Bunlar, onun, takib ettiği yolun kaçınılmaz bölümleri, bilhassa, bu, Müslüman olmayanlar ve genellikle Hristyanlarla ilgili.” —MUHAMMAD-REZA FAKHR-ROHANI, University of Qom

 “Dr. Morrow, klasik Arapçadaki üstünlüğü ve Islam tarihi konusundaki zengin bilgisi ile, açıkça, ve korkusuzca, İslam ile ilgilenen bütün akademisyenleri, bu din ile yansıma yaparak, diyaloga ve karşılıklı anlaşmaya davet ediyor. Kitabı, İslam konusunda gerçekleri araştıran, her açık fikirli okuyucunun kitaplığında bulunmalı.” — SAID MENTAK, Mohammed I University

John Andrew Morrow’un bu kitapla yaptığını, Martin Luther King Jr. ‘Letter from Birmingham Jail’ ile gerçekleştirdi—insanları, uzaklaştıkları gerçeklere, geri davet ediyor. Söylediği şu, ‘işte bunlar anlaşmalar. Bunları okuyun! Onlara saygı gösterin, ve Peygamber’in ne yapmak istediğine saygı gösterin.’”—BARBARA CASTLETON, co-author of Arabic, Islam, and the Allah Lexicon

“Harika bir akademik çalışma.”CRAIG CONSIDINE, Huffington Post

“Düşündürücü, anlaşımı kolay ve akademik The Covenants of the Prophet Muhammad with the Christians of the World, İslam’ın, saygı ve tolerans üzerine kurulmuş bir din olmasının, delillerini ortaya koyuyor.” DAN WILKINSON, PATHEOS

Antlaşmalar Inisiyatifi

Bugün, dünyayı bir harabeye çeviren, barbarca çatışmalara karşılık, ilgilenen Müslümanlar, The Covenants of the Prophetin yayımlanlaması ile, Muhammed’in Dünya Hristıyanları ile ilişkisi konusunda, zor elde edilebilen bir imkanı seçtiler “The Covenants Initiative,” ki bu, Sunni, Shi‘i, ve Sufi, her ekolu takip eden bütün Müslümanlara, ki buna alim veya alim olmayanlar da dahil, aşağıdaki beyannameye isimlerini katmalarını istiyor:

Biz, aşağıda isimleri yazılı şahıslar, kendimizi, Muhammed Peygamber’in (SAW) ruhaniyetine ve Dünya Hristiyanlarına verdiği bu ahid mektuplarına bağlı tutuyoruz, bu sözleşmeler, gerçek olarak kabul edildiğinde, şeriatte geçerli bir kanun durumundadır ve şeriatteki hiç bir şey, gerçeklere ve kurallara uygun tercüme edildiğinde, hiç bir zaman bunlara karşıt değildir. Hepimiz, Tanrısızlık ve dehşetin müşterek mağduruyuz, militan dünyevilik ruhu ve şimdi yalan dincilik dünyayı kaplamış durumda, Müslüman olarak çektiğimiz sıkıntılarda dolayı, Hristiyan olarak, sizlerin çektiği sıkıntıları anlıyoruz ve sizin göğüs gerdiklerinizi öğrendikçe, kendimizi de, daha iyi tanıyoruz. İnşaAllah, Rahim ve Rahman Olan, doğru ve suçsuz olandan yanadır; Allah bize kuvvet versin, O’na tam teslim olmamızı nasibetsin, Muhammed Peygamber’in (SAW) ruhaniyetine ve Dünya Hristiyanları ile olan ilişkilerimizde, onun verdiği bu ahid mektuplarına bağlı olup, takip etmemizi nasip etsin. En Merhametli, En Şevkatli Allahın adıyla. En Aziz ve Yerin- Göğün Koruyucusu, bütün Hamd-ü senalar O’nadır.

     Biz, elimize ulaşan bu sözleşmeyi ve tasdikleri, The Covenants of the Prophet Muhammad with the Christians of the World kopyaları ile birlikte, şu anda, cemiyetleri “extremist” Müslümanların saldırısına maruz Orta Doğu, Afrika and dünyanın her bir yanındaki Hristiyan liderlerine ileteceğiz. Geçmişte, İslam adı altında, bombardımanlar ve haince katliamlar ve daha bir sürü şeyler yapıldı, — Allah korusun! – gelecekte de olabilir, rahatlıkla diyebiliriz ki, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmayan batı ülkelerinin, İslam’ı, İslamcı terörist tanımıyla görmelerini engellemek için, Müslümanların bir seyler yapmaları gerektiği zaman, bu zamandır. İslam, son iki yüzyılda, batı dünyası ile olan ilişkilerinde, her cephede, çok ağır kayıplar vermekteydi, ve şimdi, içte ve dışta, büyük saldırılarla karşı karşıyadır. Peki neden, Müslümanlar, toplumların dikkatini, zamanın Hristianlarının çektikleri sıkıntılara yöneltmelidirler? Sebeplerden biri, kendilerinin sefkate ihtiyaçları varken, kendileri gibi güc durumda olanlara, sefkat elini uzatmak, çok kudretli ve cömert bir davranış. Daima, başkalarına taleple yaklaşan, karşısındakini uzaklaştırır; Teklifle gelen, karşısındakini kendine yaklaştırır. Artık, Müslümanların hala, ve sadece, “Ama biz hepimiz terörist değiliz ki!” – sözleri ile itiraz etmeleri yeterli değildir, Müslüman olmayanların işine geldiği gibi, inanılsın ya da inanılmasın, açık bir samimiyetle, harekete geçmenin zamanıdır. — ve gayet ciddi, kararlı bir biçimde, ve toplum içinde, şu anda bir takım ciddi derecede yolunu şaşırmış “Müslümanların” saldırısına uğrayan, barışsever Hristiyanlara destek vermelidirler, böyle yaparak, Muhammed Peygamber (SAW) adına, yeni keşfedilmiş, onun sözlerini içeren dökumanlara uyum sağlamış olurlar.

    İnşaAllah, bu projenin, aşağıda, en mühimi başta olmak üzere, sıralayacağımız üç büyük etkisi olacak: 1) Tahminimizce, hala insancıl düşünebilenlerin nazarında, Müslümanlar’ı daha positif yönden tanımalarına yardımcı olacaktır; 2) Belki bir kaç hayat kurtarabilir; ve 3) Peygamberi Muhammedin (SAW) naklettiği, O’nun açık emirlerine göre, Allah’ın nazarında, yapılmaya değer bir şey. Barış, sadece barışsal düşünceler ve/ya da barışsal toplantılara katılmakla olmaz. Hiç bir zaman, Allah’ı aklından çıkarmadan, kötülükle mücadele etmek ve karşı gelmekle olur. Çok nadiren, bazı şeyler, görünüşe göre stratejik ilerleme, manevi istikamet, ve Ulu Emir doğrultusunda, belirli bir davranışı gerektirir; Biz, Covenants Initiative (Anlaşmalara Başlangıç)’ın böyle bir yaklaşım noktası olduğuna inanıyoruz. Eğer Müslümansanız, The Covenants of the Prophet Muhammad with the Christians of the World—okuduktan sonra, vicdanınız bu konuda harekete geçtiyse, hiç bir zaman unutmayın ki, hiç bir kimse, sizin için karar veremez veya sizi zorlayamaz, çünkü, there is to be no compulsion in religion (Dinde zorlama yoktur)—adınızı, bu Başlangıca dahil etmek isterseniz: http://www.covenantsoftheprophet.org